Ruh sağlığı alanında geleneksel anlayış, genellikle neyin yanlış gittiğiyle ilgilenmiş, nevrozlar, patoloji ve hastalık çerçevesinde ruhsal yapıyı tanımlamaya çalışmıştır. Ruhsal bozuklukların tanı ve tedavi sürecinde bireyde yanlış/eksik olan alanların etkisinden söz ederek bu alanlara yönelik terapi programları geliştirmiştir. Ancak bu yaklaşımın bireylerin güçlü yanlarını göz ardı ettiğinin, zor yaşantı ve koşulların travma yaratan etkilerini gidermekte yetersiz kaldığının anlaşılması ile birlikte, psikolojide olumluya odaklanmayı esas alan yeni bir anlayış yaygınlaşmaya başlamıştır.
İnsan gelişimini destekleyerek insan hayatındaki erdem ve güçlere yeterince önem verecek ve onu daha gelişmiş ve daha olgun bir varlık yapacak şartların oluşturulması için çaba sarf eden bir yaklaşım olarak tanımlanan pozitif psikoloji, ana akım psikolojiyi sağlıktan ziyade hastalığa, erdemden ziyade kusura odaklanmakla ve çoğunlukla insan tabiatına dair olumsuz durumlarla ilgilenmekle eleştirmiştir. Bu bağlamda, psikoloji biliminin yaşamı daha mutlu ve yaşanmaya değer kılmaya yönelik çalışması gerektiğine vurgu yapan pozitif psikoloji, insanların olumlu ve güçlü yönlerine odaklanmıştır.
Pozitif psikoloji yeni bir kavram değildir. Çağlar boyunca bütün düşünürler insanı anlamaya çalışmış, özellikle insan psikolojisi ve ruhsal yapı hakkında çıkarımlarda bulunmuşlardır. Yaşamın amacının mutlu, ahlaklı, erdemli ve diğer insanlarla uyum içinde oluşuna vurgu yapmışlardır. Örneğin Antik Yunan’da Aristotoles “Nicomachean Ethics” adlı eserinde birey ve toplum için refahın kaynağının birey ve toplum mutluluğundan geçtiğini ifade etmiştir. Benzer şekilde iyi bir yaşam için özgür irade, ahlaki kriterler, özdenetim ve mutluluğu arama gibi bileşenlerin geliştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Modern psikoloji kökenlerini William James, John Dewey ve Granville Stanley’in çalışmalarında bulur. James özellikle insanın sağlıklı işleyişinin anlaşılabilmesi için bireyin öznel deneyimlerinin dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle James, Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk pozitif psikoloji çalışanı olarak kabul edilebilir. Bireysel psikolojinin kurucusu olan Alfred Adler’in ise bilinemez ve kontrol altına alınamaz bilinçaltı yapıya vurgu yapan psikanalitik kuramdan uzaklaşarak bireylerin güçlü yanlarını, hedeflerini, gerek içinde bulunduğu topluma, gerekse insanlığa yaptığı katkıları merkeze alan Hümanistik psikolojisi de pozitif psikolojinin kökenleri arasında yer alır. Alfred Adler 1937 yılında yayınlanan “İnsanlığın Gelişimi” adlı makalesinde bireysel psikolojinin temellerinin “mutlu ve iyimser bir bilim” üzerine inşa edilmesi gerekliliğini vurgulamıştır. Yine hümanist bir psikolog olan Maslow sağlıklı ve yaratıcı insanların yaşamlarının incelenmesi gerektiğini söylemiştir. Maslow “Motivasyon ve Kişilik” (1954) kitabının son bölümünde Pozitif Psikolojiye Doğru başlığı ile pozitif psikoloji kelimesini ilk kez kullanmış ve şunları belirtmiştir: “Psikoloji bilimi olumlu yönlerden daha çok olumsuz özelliklerin incelenmesinde daha başarılı olmuştur. İnsanın eksiklikleri, hastalıkları, günahları ile daha çok ilgilenilirken; potansiyeline, erdemlerine, ulaşmak istediği amaçlara daha az önem verilmiştir.”
İkinci Dünya Savaşıyla birlikte dünya üzerinde geniş kitleler çok çeşitli travmalara maruz kalmışlardır. Gerek fiziksel bütünlüğe gerekse psikolojik sağlığa ciddi tehditlerin ve saldırıların olduğu savaş döneminden sonra psikoloji “iyileştirme bilimi” haline gelmiş ve insanın işlevselliğinde medikal model benimsenerek, kusurların tamirine odaklanılmıştır. Son yıllarda insanın olumlu özelliklerinin psikolojide yeterince ilgi görmediği, bilimsel araştırmaya konu edilmediği bir eksiklik olarak görülmüş ve böylece “pozitif psikoloji” akımı şekillenmeye başlamıştır.
Pozitif psikolojide amaç, psikolojinin ilgi alanının insanın olumlu yanını da kuşatacak şekilde genişletilmesidir. Bu bağlamda pozitif psikoloji, bireyi daha güçlü, daha üretken yapmak; potansiyellerini aktif hale getirmek ve psikolojik rahatsızlıkları ortaya çıkmadan engellemek üzere koruyucu çalışmalar gerçekleştirmek için gayret sarf eder. Bu çerçevede pozitif psikolojinin ana konusunu hayatı daha kaliteli ve yaşamaya değer kılan temel güç ve erdemler oluşturmaktadır. Psikolojide ana akım, insanda yanlış olanı bulmaya yönelik gayret sarf ederken pozitif psikoloji, insandaki gücü ve dehayı araştırmıştır. Bu kapsamda pozitif psikoloji yaklaşımının önde gelen temsilcilerinden olan M. Seligman ve C. Petterson tarafından gerçekleştirilen araştırmalarda pek çok kadim dini ve felsefi gelenek taranmak sureti ile insanın temel erdem ve güçleri tespit edilmiştir. Onlar çalışmaları neticesinde hikmet ve bilgi (wisdom and knowledge), cesaret (courage), insanlık (humanity), adâlet (justice), itidal/ölçülülük (temperance) ve aşkınlık (transcendence) olmak üzere altı temel erdem belirlemişlerdir.
Pozitif psikoloji üç aşamada ele alınabilir: Geçmişte iyi olma hali, memnuniyet ve doyum; gelecek için umut ve iyimserlik; şimdiki zaman için akış ve mutluluk. Bireysel düzeyde olumlu özellikler; aşk ve meslek, cesaret, kişilerarası ilişki becerisi, estetik duyarlılık, sebat, bağışlayıcılık, özgünlük, geleceğe dönüklük, maneviyat, yüksek yetenek ve bilgelik. Grup düzeyinde ise sorumluluk, duygusal bakım ve destek, nezaket, ılımlılık, hoşgörü ve iş ahlakı gibi örgütsel, eğitimsel ve kurumsal uygulamalardır.
YAŞAM VE POZİTİF PSİKOLOJİ
Pozitif psikoloji akımının amacı hayatı daha doyurucu hale getirmektir. Nelerin bozuk olduğundan çok neyin yerinde olduğunu sorgular. Yani amaç, kişiyi -8 den 0 noktasına getirmek yerine, 0’ın üzerinde olan güçlerini yerinde tutmak veya daha pozitif değerlere ulaştırmaktır. Nelerin kötüye gittiğini incelemek gerekliliğini inkar etmeyen pozitif psikoloji gücün de zayıflık kadar önemli olduğunu söylemektedir. Kısaca hayatımızı üzerine bina ettiğimiz önemli şeyleri fark etmenin kötüyü tamir etmek kadar önemli olduğunun altını çizmektedir.
Pozitif psikoloji iyi oluş halini arttırmakla ilgilenir. Peki iyi oluş hali mutlulukla aynı şey midir? Tam olarak değil. Pozitif psikoloji akımının kurucularından biri olan Seligman iyi oluş halinin 5 temel üzerine kurulu olduğunu söyler.
İyi duygular
Yaşama bağlılık
İlişkiler
Hayatın anlamı
Başarılar
Pozitif psikolojide bir diğer önemli kavram olan ve akımın diğer kurucusu Csikszentmihalyi tarafından adlandırılan akış kavramı, bireyin yaptığı iş içinde kaybolması halini tanımlar.
Daha geniş bir anlatımla Akış Teorisi şunu söylemektedir; Eğer uğraşmakta olduğunuz iş sırasında; (Bu iş yemek yapmaktan, kitap okumaya, sınıfta ders anlatmaktan, parkta yürüyüş yapmaya kadar yaşamın her anını yansıtabilir)
Akış halindesiniz demektir. Böyle durumlarda diğer durumlara oranla daha yüksek bir performans sergilersiniz. İşin daha da önemli yanı ise, bu gibi durumların sonunda geçirdiğiniz süreden ve yaptıklarınızdan memnun ve tatmin olmuş hissedersiniz. Yani kendinizi kaptırdığınız ve zaman duygunuzu yitirdiğiniz durumlardan bir haz duyarsınız. Bu da başlı başına yeteneklerinizi doğru kullandığınız zamanlarda deneyimleyebileceğiniz bir durumdur.
Farkındalık bilinçli olarak dikkatimizi o anki deneyimlerimize yoğunlaştırmamızdır. Deneyim an ve düşüncelere, duygulara, fiziksel duyulara ve çevremize olan odaklanmamızdır. Farkındalığı uygulamak şimdiki zamanda yaşamak demektir. Faydaları arasında stresi, kaygıyı, depresyonu ve kronik ağrıları azaltmak sayılabilir.
Pozitif psikolojinin bir diğer önemli kavramı olan öğrenilmiş iyimserlik, haz alma kabiliyetinin öğrenilebileceğini ifade eder. Burada önemli olan ve pek çok bilimsel araştırmada da ortaya konan nokta, doyuma giden yolun büyük ölçüde çaba gerektirdiğidir. Yani kişinin içinde bulunduğu zorlukla mücadelesinde feraha ulaştıracak yol, bizzat kişinin çabası ve gayretiyle mümkün olabilir. Bunun aksini iddia eden, bir iki seansta sihirli sözcükler ve popüler telkinler yoluyla değişim vaad eden, pazarlama tekniğiyle ortaya konmuş yaklaşımlardan uzak durmak gerekmektedir.
Öğrenilmiş iyimserlik kişinin olaylar üzerinde hiç bir gücünün olmadığını düşündüğü öğrenilmiş çaresizliğin tam tersidir. Bilimsel kanıtlar bize iyi oluşun sadece genetik yapımızla ilgili olmadığını söylemektedir. Çalışmalar insanların daha doyurucu bir yaşam sürebilmek için aktif olarak yapabilecekleri şeyler olduğunu gösteriyor. Profesör Howard Gardner iyi ve mutlu yaşamı (good work) temsil eden birey ve kurumların kalitede mükemmel, sosyal sorumluluk içeren ve uygulayıcı bireylere anlamlı gelen işler ürettiklerini söylüyor. Ayrıca bireylerin kendileri için mükemmel olanın peşinden koşma motivlerinin toplumun bütünü için de faydalı olacağını belirtiyor.
Düzenli olarak akış halinde olacakları projelere katılmak ve daha yüksek seviyelerde doyum yaşacakları pozisyonları bulabilmek toplumun tüm problemlerini çözebilecek mi? Elbette ki hayır, çünkü herkes kendisi için en güzelinin olması beklentisindedir, ne var ki bu beklenti her zaman gerçekleşmez. Kişi sahip olamadığı şeylerin hayalini kurma yükünden kurtulup sahip olduğu kadarıyla mutlu olabilmeyi başarıyorsa olgun insan olma yolunda önemli bir adım atmış sayılabilir.
Bununla birlikte pozitif psikolojinin ortaya koyduğu temel prensipleri eğitim ve iş alanlarına uygulayabilir, bireyleri ve kurumları sahip oldukları güçlü yönler üzerine bina etmeye cesaretlendirirsek, hayatı yaşamaya değer kılan şeylere daha fazla enerji ayırabiliriz.
Kendi kendinize uygulayabileceğiniz Pozitif psikoloji tekniklerinden bazıları;
Umut aşılayın: Hayat kimi zaman baş edilmesi güç, zorlayıcı deneyimlerle kimi zamansa bitmesini hiç istemeyeceğimiz güzelliklerle dolu bir yer. Hayata bakış açımız erken çocukluk deneyimleri yoluyla şekillenen kişiliğimiz ölçüsünde belirlense de her olay ve durum karşısında bir parça da olsa umuda yaslanmak vazgeçilmez insani ihtiyaçlardan birisidir. Her ne kadar zor olsa da her olay aslında kişiye hayatı ve hayata bakışıyla ilgili bir şeyler söyler. Bunları anlamlandırmak ve ileriki yaşam için avantaja çevirecek adımları planlayabilmek krizleri fırsata dönüştürmekle mümkündür.
Güçlü yönlerinize odaklanın: Hemen her terapide öncelikli olarak danışanın o ana kadarki olumsuz koşullarla baş etmesinde yardımcı olmuş güçlü ve olumlu kaynakları gözden geçirilir. Her insan farklı yaratılmıştır ve herkeste kriz durumlarında kullanılacak beceriler mevcuttur. Kimi zaman bunlar işlevsiz kalabilir, bazen travma o denli büyük olur ki ruhsal enerjinin tamamı ketlenir ve kişi doğru çıkarımlar yapamaz. İşte bu noktada bir uzmanın desteği gereklidir.
Olağan ve ortalama bireyin baş etme gücünü aşmayan yaşam zorluklarında, içinize dönün, o ana kadarki yaşantınızı gözden geçirin, zor durumlarda size neler yardım etti, pek çok kişi tarafından sevilmenize ve aranmanıza neden olmuş naif ve ılımlı kişilik özellikleriniz mi, krizle mücadelede plan yapma ve uygulama yönünde size yardımcı olan bilişsel becerileriniz mi, sahip olduğunuz sosyal destek kaynakları mı, sizi dinleyen, anlamaya çalışan bir eş veya bir dost mu?
Pozitif duygulara odaklanın: Gün içinde içinize dönüp, kendinizi dinlemeye çalışın. Hissettiğiniz duyguların farkına varın ve adlandırın. Basit görünse de oldukça faydalı olan bu farkındalık çalışmasını zamanın yoğun ve hızlı akışı içinde unutabiliyoruz. İnsan kendinden uzaklaştıkça, duygularına yabancı hale gelebiliyor. Düşünce ve davranışlarımızın kaynağını sorgulayıp, neden belli bir kişi veya duruma karşısında o şekilde davrandığımızı irdelersek, kendimiz için oldukça faydalı bir şey yapmış oluruz. Duygularımızı tanımlayabildiğimiz ölçüde, kendimiz ve diğer insanlarla ilişkilerimizde sağlıklı bir orta yolu bulabiliriz.
Unutmayalım ki, birçoğumuzun düşündüğünün aksine, mutluluk bize olan değil, bizim gerçekleştirdiğimiz bir şeydir.
Melike İlerisoy
Uzman Klinik Psikolog
Kaynakça